Denizi olmayan İzmir diye tabir edebileceğimiz (gerek üzümü gerek sıcak havası) Arjantin’in bu şirin kentine geliniz, hatta mümkünse şarap festivali dedikleri Vendimia zamanına denk getiriniz yolculuğunuzu…
Şarabı seviyor, restoran restoran gezmeyi bir hayat felsefesi olarak benimsiyorsanız Mendoza’da aradığınızı kesinlikle bulacaksınız. Gece saat ondan sonra canlanan şehirde her zevke her mutfağa uygun (fiyatı ile doğrultulu) birçok seçenek var. Siz şimdi aa aaaaaa hepsine gittiniz mi diye soruyor olabilirsiniz… cevabımız tabi ki hayır ve fakat hepsinin önünden geçip ağzımızın sularını kontrol altına alabilme başarısını gösterdik.
Yemesi dışında içmesi ve özellikle şarap içmesi ile ünlü olan Mendoza’da üzüm bağlarına doğru kültür turları düzenleniyor. Biz denedik, tavsiyem bu turlardan birine katılınız ( içine yemek dahil olmayan tadım turları bütçesel olarak daha az acı vermekte). Bi şarap nasıl oluyor da oluyor? sonrasında nasıl oluyor da şarhoş oluyoruz? çok şarap içmek alkolizm midir? sorularına cevap bulacağınız bu turda bol bol ve çeşit çeşit şarap tadıyorsunuz. Mendoza bölgesine has üzüm çeşidi nedir? Kültürel sorusunun cevabı: Malbec… Marketlerden ısrarla isteyiniz! İstemekten korkmayınız zira şarap fiyatlarının uygunluğu insanı alkolizme yöneltiyor… İspanya menşeili bir üzüm olan Malbec, havası sebebi ile Mendoza’da daha iyi tutmuş, sonrasında tuttun şimdi bırakma felsefesi ile gelecek nesillere taşınmış ve şişelenmiş.
Sonuç olarak Mendoza’da şarap içilir içilir içilir…
Bariloche
Mendoza’dan güneye doğru giderken İsviçre’yi göreceksin, sakın şaşırma… Evet evet ne oldu demeyin, nefis doğası ile Bariloche’yi bi deneyin.
Gerek doğası, gerek soğuk havası, gerek mimari yapısı, gerek çikolatası ve gerekse Saint Bernard köpeği ile Arjantin’in şirin İsviçre kenti Bariloche… Gezmek için araba kiralayınız ve doğaya doyunuz. Zaten doydunuz o zaman beslenmenize fazla gerek kalmadı. Bu yüzden yeterli kalori almak için bol bol nefis çikolatalardan yutunuz. Bir cadde boyunca serilmiş çikolata tükkanlarından herhangi birine dalabileceğiniz bu kentte, biz Abuela Goye Patagonia isimli tükkana daldık ve çok memnun kaldık. Artık fazla serotenin hormonu salgılamaktan mıdır nedir, ağzımız kulaklarımızda kendimizi dağlara bayırlara vurduk…
El Calafate
Efe ile buluşma noktası olarak belirlediğimiz bu kentte, Efe ile buluşmamızın hakkını vererek güzel bir market alışverişi yaptık. Kolları sıvadık, mutfağa daldık. Arjantin etlerine yabancı olmamızdan kelli mangal olayına burada dalmadık. Daha çok özlediğimiz Türk yemekleri ve ucuz Arjantin birası yuttuk. E tabi isimlerini öğrenmek için birkaç et denedik (et isimleri ve lezzet furyası daha sonraki şehirlerde). Şehirde tek tük ama üfff restoranların camlarından, koca bir mangal üzerine gerilmiş kuzuları gözlemledik. Bundan sonrası için beraber yiyeceğimiz etlerin hayalini kurarak bütçelerimizi tekrar gözden geçirdik…
Puero Natales – Şili
Şili’nin bu daha soğuk kasabasına iner inmez ağzımıza layık, arka bahçesi olan bir hostel seçtik. Hostel sahibi olan Cristobal’den mangal nasıl yakılır konu başlıklı ilk dersimizi aldıktan sonra lezzet furyası başladı. Öncelikle mangalın Asado olduğu ile başlayan dersin sonunda kendimizi Asterix çizgi romanından hatırlayacağınız üzere bir Galya sofrasında bulduk. Tabi ki bir Galyalıya uygun olarak elle daldık etlere… Kasabın kaldığımız hostele yakın olması ve 2 litrelik şarabın çok çok ucuz olması sebebi ile her gün Asado yaptık.
Alınan dersler:
Mangal asadodur. Asadoluk etler kasaba sorulmalıdır. En yumuşak et Lomo’dur. Chorizo (sucuk gibi) çok lezzetli çok fena bişeydir. Castillo kaburgadır, yerken kemikler üzerinde et kalmayana kadar sıyrılmalıdır. En güzel et Patagonya’da bulunur, zira en körpe en dana hayvanlar Patagonya düzlüklerinde güdülür…
Punto Arenas –Şili
Pasifik Okyanusu’nun iyot kokusunu hissedebileceğiniz Şili’nin bu sevimli kasabasında, biz üç şilahşörler olarak kendimize yeni bir görev edinip – e madem okyanusla bu kadar dip dibeyiz biz Türkler balık yemeliyiz- konu başlıklı arama ve çok yürüyüş sondajımıza başladık. Yaklaşık bir saatlik haritasal ve içgüdüsel arayışın ardından balık halini bulduk. Kimbilirneçokbalıkvardır hayalimizi denizin dibine sokan balık halinde, tükkanlarını kapatmaya hevesli üç balıkçıdan en sevimlisi olan balıkçı teyzede karar kılarak ve adlarını bilmediğimiz balıkları dürterek balık alma isteğimizi bildirdik. Teyzenin ispantolcasından mıdır nedir ayrıca zaten Fransız olduğumuz okyanus balıklarından levreğe yakın olanı gözlemlediğimiz adı gayet İspanyolca olanına hamsi fiyatı verek teyzeye temizlettik. Sonrasında meşhur market alışverişlerinden birini gerçekleştirip hostelimizde balığımızı buğulama tarzında şereflendirdik. Yemekten sonra marketten edindiğimiz piscoyu, hostelde yemek yaparken bizi hayretle izlerken tanıştığımız İsrailli çiftle paylaştık.
Ertesi gün bu şehirde balık yemek yerine, bu bölge ile ünlü king crap (dev kırmızı yengeç)
yemenin parlak fikriyle uyandık. Şehirde bulduğumuz balık lokantasına adım atarak menüdeki kral yengeç amcanın çok kral bir fiyattan satıldığını gözlemledik ve adımlarımızı geri aldık. Balık ve yengeç yemenin manasızlığına hostelde yemek yapmanın manasızlığı eklenince biz de dışarıda yemenin doğrultusunda daha önceden bilgisini edindiğimiz tenedor libre ( açık büfe yiyebildiğin kadar ye, üstelik barbekü dahil) restoranına sandalye attık. Türk gibi açık bife yiyip, mangalında kuzu gerili barbekü odasından isimlerini hatırladığımız et parçalarından yedik hattaben biraz abarttım. Hep aynı eti yemenin verdiği acı ile (Castillo ve chorizo) bundan sonraki rt duraklarıbdan önce et isimlerini öğrenmeye yemin ettik…
Ushuaia-Arjantin
Dünyanın sonuna gelip son dwefa yemek yiyeceğiz hissiyatı ile Ushuaia’daki market alışvarişlerimizi iyice abarttık. Havanın her tür bölümümüzü dondurması sebebi ile dışarıda mangal yakma eyleminden vazgeçip hosteldeki insanlarla sosyalleşmeyi seçtik. Kendilerine köfte pilav tabule şakşuka yaptığımız hostel ahalisi bizi kutlayarak bulaşık yıkamayı gerektirmeyecek temizlikte tabaklarını süpürdü. Biz de bu durumdan dolayı kendimizi biraz içkiye verip her gün şu viski bu votka o bira denedik. Sonunda Arjantin litrelik biralarının çok güzel olduğunun kararına varıp her gece ayrı bir marka bira denedik (Quilmes, İsenpeck, Scheineder, İmperial).
Hostelden sıkılıp dışarı markete çıktığımız aralarda yol üzerindeki restoranlardan king crap araştırması da yaptık ve fakat bu meretin hiçbir yerde ucuz olmadığını gördük. Dolayısı ile king crap tadamadan ve daha fazla soğuktan donmadan Buenos Aires’e gitmeye karar verdik…
Buenos Aires burada et yiyor herkes…
Daha taksiden adımımızı atar atmaz sokak köşesindeki pizza fabrikasını keşfederek başladık Buenos Aires’e. İlk denememizde isimlerini bilmediğimiz lezzetli pizzaları yiyip sonraki denemelerimizde bilinçli hedefe ulaştık az metre kare pizza fabrikasında.
Lezzet hezeyanı geçirdiğimiz bu şehirde uzun vadeli alışverişler yaptığımız market hikayelerini geçip nerede et yenir bilgisine geçmek istiyorum.
San Telmo Desnivel parillla lokantası hem fiyatı hem de lezzeti ile çok leziz. Bite de Chorizo yiyip vino de la casa içiniz (T-bone steak ve kırmızı şarap). San Telmo’ya bir Pazar günü uğramayı unutmayınız, niye mi? Desnivel’e Pazar günü rastladım, sevinçli bir açlık içerisindeydim, derinden bakınca barbeküye, etleri cızırdarken gördüm. Dedim Lomo sandwich, dedi ok amigo, ardından büyükçe bir parça cızırdayan lomo parçasını aldı ve büyükçe bir dilim kesti. Yarım ekmeğin içine atıverdi hiç düşünmeden. Efe ile birbirimize baktık ve sonrasında el yapımı sosların olduğu masaya koştuk ( chimi sos favorimiz). Sosu ete ve ekmeğe yedirdikten sonra bu sandviçin ikimize fazla geleceğini anlayıp derhal et sorumlusu eliaçık mangalcı abiye gidip ikiye bölmesini rica ettik 5 peso da bahşiş attık. Efe bizden daha uzun süredir gezdiği için çocuğun ete kana ihtiyacı vardır diye büyük parçayı ona verdim. İster inanın ister inanmayın çöktüğümüz kaldırımda tam 3 dakika içerisinde sandviçlerimizi yuttuk. Edacım biricik karıcııma da alışverişten döner dönmez bir lomo sandviç ısmarladım. Karıcıım da gayet yuttu...
Palermo lokanta cenneti. Biz bu bölgede iki ayrı lokanta denedik. Las Cabras fiyatının uygunluğu yanında, lezzeti ve porsiyonun bolluğu ile bizi hezeyana uğrattı. Bife de Lomo, Mixto Achuraz, Bife de Chorizo yiyip tabi ki ev şarabı içiniz. Bu bölgedeki diğer lezzet fırtınası görece daha şık, Miranda isimli lokantada kopuyor. Yine et yiyiniz. Chorizodan vazgeçmeyiniz. Lomo yiyip kendinizden geçiniz…
Buenos Aires’e gelip her küçük köşede bir barbekküye rastlayıp, cızırdayan chorizoları görüp koklayabilirsiniz. Hatta bir adım daha atıp, ayyyy pistir bu demeden gözü kapalı yiyebilirsiniz. Zira şehire gezerken bize gelen aacıkma seanslarını bastırmak için mekan gözetmeden her yerden choripan (sucuk ekmek) yedik ve hiç pişman olmadık.
Eğer barbeküden sıkılırsanız Recolata – Bario Norte bölgesinde yer alan Cumana’ya (kumanya diye tabir ediyoruz) uğrayınız. Castrol diye nitelendirdikleri tencere yemekleri damak tadımıza çok yakın. Locro (etli fasülye) ısmarlamanızı öneririm. Zira her lokmada bizim kurupilavı hatırlayıp anılara dalıyorsunuz. Bu cumana lezzet mekanında yerel insanlar ile tanışmak kaynaşmak çok kolay ve fakat bir mate (Uruguay çayı – su kabağından bir kaseye mate çayını döküp içine bir demir pipet daldırıyorlar sonrasında sıcak suyla mateyi sulayıp sıcak sıcak hüpletiyorsunuz pipetten) söyleyip ortamı ısındırmanız lazım. Bu Arjantinliler her yerde (otobüs kullanırken bile) içiyorlar bu çayımsı acımsıyı. Sosyalleşmek için matelerini dudaktan kalbe misali barış çubuğu muamelesi ile paylaşıyorlar. Gelenek mateyi servis edenin bizdeki saki misali bitenleri doldur amigo tarzı sonsuz serviste bulunması. Siz gracias be abi diyene kadar paylaşım devam etmekte. Cumana lokantasının mate yanında bisküvi ve tereyağından oluşan jumbo menüsü de mevcut. Biz üç kişi mate isteyip 2 saat kadar daha oturduk yemekten sonra. Bitmeyen bir termos sıcak su ile geliyor mate ve bitiricem diye helak oluyorsunuz... İçerken dudaklara ve dillere dikkat.
İguassu Şelaleri
Şelaleler muhteşemdi amaaa, yorgunluk atmak için akşam yemek için keşfettiğimiz parillacı daha da muhteşemdi. Arjantin ve Güney Amerika gezimizin son durağı olan bu noktada, Türkiye’de etin kilosunun 30 TL yi geçmiş olduğunu anımsayıp veryansın ettik son kez ete, lomoya, chorizoya.
Dikkat edilmesi gereken tek bir husus, sakat et tabağı ve hezeyanı ısmarlarken içerisinde morcilla (kan sosisi) olmaması. Tadı pek hoş olmayan bu et türevinin bıçakla kesildiğinde hoş olmayan bir görüntü sergilemesi.
Son olarak Arjantin’de tüm barbekü ürünü etlerin (sakat atlar hariç) orta kıvam pişmesi. Tabağınıza gelen büyük parça eti bıçakladığınızda içinin pembe görünmesi bu yüzden. Sakın geri göndermeyin, biz denedik gayet mükemmel (kesinlikle pişmemiş muamelesi yapmayınız). Adamlar biliyorda kilosu 30 pesodan – 12 TL gibi bir para – et satıyorlar ve hergün et yiyorlar doğal olarak. Tereciye tere, Chicoslara ( çocuklar, adamım, abijim...) et satılmaz...