

Daha önce anlatma sözü vermiş olduğum milonga ya da tangoya dair ne yazık ki canlı veri elimizde yok çünkü bir şekilde erteleye erteleye gidemedik. Ancak var olan bilgiler şu şekilde, şovlar gereksiz pahalı ve çok turistikler, 2-3 farklı tangocu ve orkestranın yer aldığı şovlar için yemekli ve yemeksiz alternatifler mevcut, çok param var derseniz VIP var, süper VIP var. Milongalar ise daha ziyade halkın gelip bir arada dans ettiği sizinde onları izleyerek eğlendiğiniz, varsa kendinize güveniniz aralarına karıştığınız taverna/kulüp arası mekanlar. Halktan kişiler dans ediyor derken de yanıltmasın bura halkı tango konusunda epeyce yetenekliler ve izlemesi de çok keyifli oluyor. Hatta yol boyu gördüğümüz bilumum dans eden insandan sonra diyebilirim ki en eğlencelisi sıradan insanları dans ederken izlemek, yaşlı başlı amcaların ciddiyeti, teyzelerin kıvraklığı uzun süre karşılarında dikilip izlemeye teşvik ediyor.
Ancak tabi hiç tango izlememiş de değiliz, Boca ve San Telmo’da sokakta ve bilumum lokantalarda tango yapan gruplar var, biz her birine birkaç defa gittiğimiz için “bugün performansları iyi değil, geçen sefer kıyafeti daha güzeldi” gibi yorumlara bile başlamıştık ki, Buenos Aires için süremiz doldu.
Boca Juniors ve River Plate, Arjantin’in iki manyak futbol takımı, Boca vaktiyle İtalya’dan gelen göçmenler tarafından kurulmuş halkın kulubü, medar-ı irtiharları tanrının eli Maradona; River Plate ise karşı mahallenin zengin çocukları tarafından kurulan ezeli rakip takım. Bizdeki Galatasaray –Fenerbahçe benzeri bir mücadele bu iki takım arasında yıllardır süre geliyor. Dahası dünyanın en önemli ve ateşli derbileri arasında ilk sıralarda yer alıyorlar. Bundan kaç sene önce hatırlamıyorum ancak River’in 2-0 kazandığı bir derbi sonrası, Bocalılar tarafından 2 River taraftarı öldürülüp ardından durum şimdi eşitlendi şeklinde bir hadisenin yaşandığını da söylersem aradaki mücadelenin ne kadar centilmenlik sınırları içinde geçtiğini tahmin edebilirsiniz. Biz ne yazık ki derbiyi bir hafta ile kaçırdık, sonrasında da her hafta maça gitmeye niyetlendiysek de, son hafta sonu Boca’nın tabeladaki durumunun sondan 3-4 gibi rezil bir noktada süründüğünü görünce Denizli – Ankaragücü gibi maç seyretmek yerine bıçak bakmaya pazara gittik. Ama tabi her şeye bir yana sırf renkleri için bile kalbimiz Boca’dan yana, tabii ki sarı lacivert!
Sırf sizlere şehrin toplu taşıması hakkında doğru bilgi verebilmek için rahatımızdan feragat ederek, bir gün metro, bir günde otobüs kullandık. Metro hattı epey yaygın, epey kalabalık, hız olarak fena değildi, metrobüsün içinde işe gidiyor hissiyatı yarattığından bir daha kendisine hiç bulaşmadık. Otobüs ağı anladığım kadarı ile biraz daha karmaşık, aynı otobüs giderken başka dönerken bambaşka sokaklardan geçiyor, yolu çılgınca uzatma potansiyeline sahip, binerken gideceğiniz yeri şöför beye söyleyip ona göre makinaya parayı ödemek icap ettiğinden bozuk demir parasız binmemek de faide var. Biz bir ay nerdeyse her yere taksi ile gittik, bir sefer dışında – onda da taksiye Boca’dan binmiştik, bildiniz şehrin en sakat bölgesi- ne bir kazıklanma ne de başka bir sorun yaşadık. Akşam saatleri iş çıkışına denk gelirse biraz trafik oluyor onun dışında taksileri tek geçerim. Fiyat – kalite dengesi de backpacker için bile gayet makul.
Son olarak da sıklıkla ziyaret ettiğimiz süpermarketlere değinmek isterim. Çanta ile içeri girmek pek olası değil, arada kaçılsa da illaki dolaba kilitlemek gerekiyor, bu eksi yönü. Artı yönü ise kasiyerler aldığınız ıvır zıvırı güzelce torbasına yerleştirip size öyle veriyor, içki ve et ucuz. Büyük Coto’larda önceden pişirilip hizmete sunulmuş devasa bölümler sayesinde akşam yemeği ile uğraşmaya da gerek kalmıyor.
Bu şehri fırsat bulunulduğunda illaki geri dönülecekler arasına yazarak Iguazu’ya doğru yola devam ediyoruz. Bakalım Niagara’nın rakibi şelaleler ne kadar büyükmüş.