19 Aralık 2009 Cumartesi

Tikal'e doğru...

14 Aralık 2009
Antigua’dan sonra planımız ülkenin kuzeyine doğru ilerleyerek Tikal ve beraberinde paket olarak verdikleri Flores’i görmek olduğundan (Tikal’e ulaşım sadece Flores’ten yapılmakta) Antigua’da öncelikli işimiz bizi hedefimize ulaştıracak bileti edinmek oldu. Birkaç farklı acente gezip kendimizce en ucuz bileti edinmiş olsak da, Guatemala City’deki asıl acentaya varınca makul miktarlarda komisyon ödemiş olduğumuz ortaya çıktı. Ancak bizim otobüs yeterli yolcu sayısına ulaşamayıp bir önceki lüks otobüste ekstra yer kalmasından ötürü şirket bizi de ilk otobüse alınca bu komisyon farkı da kendiliğinden yok olmuş oldu. Gezinin başından beri böyle bir şans açıklığına sahibiz, neyse ki de aradaki savurganlıklar bir şekilde kendi kendilerini yok ediyorlar.

Guatemala City’den akşam 9 da kalkan araç, sabah 6 gibi Flores’e vardı. Guetemala ve diğer tüm otobüsler hakkında daha ayrıntılı bilgileri ekstra bir otobüs başlığı altında anlatmak istediğimden bu kısmı es geçip, derhal Tikal’e geçiyorum.

Cangılın çığlığı, Tikal!

Guatemala’nın en önemli Maya kenti olan Tikal, uzun yıllar boyunca orman tarafından kamufle edilip bilinmezliğini koruduktan sonra keşfediliyor ve sayın arkeologlar- bu gezi süresince rehberler arkeologlardan hep bu şekilde bahsediyordu, acaba işime geri mi dönüp orta Amerika da bir kazıya mı katılsam diye düşünmedim değil- tarafından hakkındaki gizli efsaneler açığa çıkarılmaya başlıyor. Tüm tarihi bilgi internet ortamında mevcut olduğundan bu kısma pek girmeyeceğim. Bknz

Antik dünyalar arasında hızlı bir program yapmış olduğumuzdan -şöyle ki Antigua’dan-gece otobüsü ile sabah Tikal, Tikal’i ziyaret, Tikal’den sabahın körü otobüsü ile öğlen Palenque, Palenque ziyaret, Palenque’den gece otobüsü ile sabah Merida’ya varış ve yayış şeklinde- Tikal’de gün doğumunu izleyemedik.

Tikal için iki öneri var, gün doğumuna gidin ve rehber alın, biz ikisini de yapmadık. Sonuçtan da son derece memnunuz. Cangılın ortasında bir şehirden söz ediyorum, hangi saatte giderseniz gidin, sabahın erken saatleri çok daha iyi tabii ki, ormanın çığlığı size eşlik ediyor, ağaçların altında güneşi görmeden yürüyorsunuz, zaman zaman biraz ürkütücü olsa da tuhaf bir deneyim, ormanın bir parçası olmak gibi, orda doğmuş hep orda yaşamış, her nefes alıp verişiniz de ormandan bir parça da sizinle nefes alır gibi. Hışırdayan yapraklar ve yerlere saçılmış meyvemsi şeyler maymunların izi. Başınızı yukarı kaldırıp gözlerinizi hışırdayan noktaya sabitledikten birkaç saniye sonra işte bir maymun, sonra bir tane daha, çok hızlılar, o dalda yok diğerinde, şimdi öbürüne geçti. Eveeett, maymunlu fotoğraflar flu çıkmış.

Piramitler ve diğer Maya yapıları için de söylenecek pek çok şey var belki ancak benim için Tikal önce ormanın içinde, tam kalbinde olduğumu hissetmek, doğanın bu kadar yakınında olmanın verdiği mutluluk oldu.

Tikal’i gördüğümüz diğer Maya kentlerinden ayıran, bu kadar gizemli ve sizi şehrin bir parçası haline getiren nokta, bunu Teothicuan, Palenque ve Chichen Itza’yı da gezmiş biri olarak söylüyorum, ormanın bu kendi halinde derbeder bırakılmış hali. Bir de ziyaretçiler için getirmiş oldukları kolaylıklar ama bunu yaparken kenti kapitalizmin avucuna bırakmayışları. Şöyle açıklayayım, tapınaklar var, gerçekten inanılmaz yüksekler ve bu tapınaklara tırmanabilmeniz için hemen tapınağa bitişik tahta merdivenler yapılmış böylece ne yapıya zarar veriyorsunuz ne de büyüleyici manzaradan uzak kalıyorsunuz. Satıcılar var ama şehrin dışında, içeride dikkatinizi dağıtacak ekstra hiçbir şey yok, taşlar, hayvanlar, ağaçlar ve siz.

Küçük ama feci ısırgan bir karınca tarafından ısırılmış ve parmağım uzunca bir süre zonklamış olsa da Tikal, kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar etkileyici, gidilesi ve görülesi bir yer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder