19 Aralık 2009 Cumartesi

Zorlu bir yolun ardından Palenque


15 Aralık 2009
Kötü otobüs yolculukları yapıyoruz, ama her birisinin kendine özgü komik ve eğlenceli tarafları da oluyor, Palenque yolculuğu bu yolculukların tepe noktası oldu diyebilirim. Dışarıdan bakışta gayet minübüs görünümlü bir araçla Flores’ten Meksika sınırı Bethel’e doğru yola çıktık. Sabah henüz 5:00, Plan 12 gibi Palenque varmak, derhal bir otobas bileti edinmek, çantaları otobüs civarına bırakmak ve Palenque Antik şehrine gitmek. Sınıra kadar giden yolun tamamen toprak olması nedeniyle minübüsümüz saatte 15 km falan gibi bir hızla gidiyor.

Guatemala, kayıp güzellik, çılgın bir doğa, yalınayak çocuklar, darmadağınık evler, domuzlar, tavuğun her evresi, yol boyu eşlikçimiz. Guatemala’ya bu yol boyu bir kere daha hayran oluyorum ve en az 20 kere daha üzülüyorum bu ülke ve iyi niyetli insanları için.

Sınırda pasaportlarımız ve yanında 5’şer dolareslerimizi sayın Guatemalalı gümrük memuru abiye verdikten sonra, yolumuzun geri kalanına botla devam edeceğimiz söyleniyor. Olar, biniyoruz uzun ince tahta kayığımıza, bu kez kıçtan takmalı motoru olması sebebiyle biraz daha hızlıyız. Nehrin manzarası nefis, tanzuyla birbirimizi dürte dürte varıyoruz Meksika tarafına. Nehrin diğer yanı artık Meksika, minübüsler bile değişiyor, koltuklar rahat, air condition var ama şöförler sevimsiz, nerde o Guatemalalı komik abiler.
Gümrük memuru amigo gene bizim pasaportları algılamakta zorluk çekiyor, eviriyor, çeviriyor, sonunda bir takım kağıtlar eşliğinde geri tutuşturuyor, kağıtlar doldurulup gerekli onayı alıyoruz, yola devam. 10 dakika geçti geçmedi başka bir amigo durduruyor, 15 peso istiyor kelle başı, biz kek turistlerden, antik bir yol içinden geçiyormuşuz, kanatlarımız olmadığı için ödüyoruz mecburen, minibüsteki Meksikalılar bittabi ki ödemiyorlar.

Bir iki asker araması derken nihayet 2 gibi Palenque’deyiz ve dünyanın en hızlı sırt çantalı çifti de biz olmalıyız. Alis’in tavşanı içimden kaçmışcasına önce otobüs durağına varılıyor, bileti al, çantayı ver, sandviç al ve nihayet Palenque giden bir minibüsün içinden, elimde sandviçimle sırıtıyorum.

Palenque’de de aynı nakarat önce antik kentin yolu için bir miktar pesos, sonra da kente giriş için bir miktar daha. (önce 25 sonra 51 pesos)
Palenque yaratan Mayalar, diğerlerinin tanrıları olmalı, Tikal’de cangıla aşık olan ben bu defa kente aşık oluyorum. Bu yol boyu bakalım ne kadar çok mavi boncuk dağıtacağım. Palenque bir mimari şaheserler bütünü, piramitlerin içlerine kadar gezebilme özgürlüğünün sunulmuş olmasının da bunda büyük bir etkisi olduğu kesin. Burada da arka planda orman var, ancak eserler bir bütün olarak ormanın hemen yanı başında duruyor ve ulaşmak için ormanın içinden geçilmesi gerekmiyor. Bir kaç parça ağaçlar arasında gizli o kadar.

Gezi boyunca, arka fonda aşırı yüksek desibelden maymun çığlıkları, bu gürültüye bu adamlar herhalde çiftleşiyorlar diye düşündük, rehber amigolardan biri küçük ama çok gürültücüdürler diye olaya açıklı getirdi, gerçi aynı amigo çekik kızları gezdirdiği için tapınağın alınlığındaki figürü de bu da Buda diye anlatıyordu, aynı oturma şekline sahip figürü Chichen Itza’da da gördük pek Budist bir tarafı yoktu ya neyse-

İrili ufaklı tapınaklar arasında koşuşturmayla geçen iki buçuk saatin sonunda(antik kent 16:45’te kapanıyordu ve ben herrr şeyi görmek istiyordum) yorgun ama ağzı kulaklarında yolcular olarak otobüsümüzü beklemek üzere Palengue şehrine geri döndük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder