4 Mart 2010 Perşembe

Bolivya Gurme

Yükseklerde fazla yeme alçaklarda doy felsefesini devam ettirerek sınırına adım attığımız Bolivya’da, giderek daha da yükseldiğimizi hissederek açlık ve doyma hissimizi kaybetmiştik. Coca çayının da mucizesi ile eh bari şu yerel ekmek aaaaa bi de şu yerel peynir birlikteliğinde akşamı geçiririz hissiyatıyla Titicaca gölünün Bolivya kısmında –Copacabana- 2 gün geçirerek ekonomi yaptık.

La Paz şehrinde devam eden yükseklik sebebi ile bu şehirde de gurme eyleminde bulunamayan biz küçük Özel çifti, kilo vermenin de gururu ile festivale karıştık. Hostelimizin füzyon aşçısının ne idüğü bilinmeyen ve fakat menüde vejetaryen diye nitelendirdiği, gel abla domatesin iyisi burada, hiç böyle taze biber gördün mü yaklaşımlı çorbası, La Paz yemek bölümünü sizlere anlatmama yetmiştir sanırım.

Uzun bir yolculuktan sonra ulaştığımız Sucre şehrinde irtifa kaybetmenin de etkisiyle karnımız acıkmaya başlamıştı. Güzel otelimize yerleştikten sonra güzel karıcığımla güzel bir yemek yeme kararı aldık. İlk girişimimiz Arjantinli olduğu bilinen ve fakat kokusundan burada da yapılır bre diye hissetiğimiz Empanada ve litrelik nostaljik şişe cocacola oldu. Bu girişimde ıskaladığını anlayan ama yine de vazgeçmeyen biz küçük Özeller akşam yemeğine hazırlandık.

Sucre şehrinin şık sokaklarında çok şık olarak yakaladığımız La Taverna isimli Fransız gibi gözüken restorana sandalye attık. Gayet loş ve de hoş atmosferde, uzun zamandır rastlamadığımız naziklikte garsonumuz menüyü uzattı. Şarap şişeleri ve mum ışığı arasında menülerimizden Frenk yemeklerimizi seçip, yerel bir şarap ısmarladık. Sarhoş olursak korkusundan uzak Terruno şarabımızı açtırıp gerekli seremonileri gerçekleştirip kadehlerimizi şerefe kaldırdık. Şarap Bolivya şarabından umulmayacak kadar lezzetli, kokusu hoş ve geceye uygundu.- hem bütçesel (6 dolar) hem duygusal-

Masamıza ilk gelen aperatiflerimiz gözlerimizi yaşarttı. Fırında rokfor peyniri ile pişmiş aperatifimizin üzerindeki havyar parçacıkları bizi Güney Amerika’dan alıp hayallere savurdu. Ana yemek olarak seçtiğimiz makarnalarımızın sunum başarısı yanında lezzet başarısı pek umduğumuz gibi olmadı. Uzun lafın kısası Sucre’de çok sucre(bkz. Anlamı) bir gece geçirdik.

Potosi ile tekrar yükseklere tırmanıp, bütçeyi tırmandırmanın alemi yok özlü cümlesi ile adabımıza uygun davranıp az yemeli günlerimize döndük. Gezinin favorisi Salar de Uyuni ise tam bir görsel lezzetti. Bu yüzden Uyuni için gurme bilgisi yazmadım. Fakat uzun bir çöl yolculuğuna çıkma bilinci ile yolculuk öncesinde gayet turistik bir mekanda büyük bir pizza ile 100 yıllık Potosina biralarını mideye indirdiğimizi es geçemeyeceğim.

Turumuzun aşçısı müstakbel şoförümüzün karısı olarak tahminlerde bulunduğumuz Silvia’nın muhteşem çorba ve yemekleri, tuz çölündeki görsel lezzete eşlik etti.

Dipnot; Şili’de depremi yaşadığımız için Şili gurme yazımız olamayacak AMA lezzet imparatorluğu Arjantin’de tekrar buluşmak dileği ile sarsıntısız kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder