5 Nisan 2010 Pazartesi

Dünyanın sonu... Ushuaia


Bizim evin mutfağında duvarı boydan boya kaplayan bir dünya haritası asılı. Güney Amerika’ya gelmeden önce o haritanın başında uzun saatler geçirmişliğim var. Bildiğim mesafeler ile bilmediklerimi kıyaslamak için parmağımla İstanbul-Ankara arasını ölçüp, primitif kilometre hesabı yaparken değişmez hedefim hep Ushuaia’ydı.

Dünyanın son noktası. Sanki o kadar uzağa gitmeyi başarabilirsem her şeyi yapabilirmişim gibi hissediyordum. Dünyanın sonundaki feneri gördükten var olan ve olmayan tüm yollara dair misyonum tamamlanacak ve sonsuz huzura kavuşacaktım.

4,5 ayın sonunda Patagonya’nın sonbaharı, bizim içinse gayet kış olabilecek hava şartları altında Ushuaia’ya geldik. Dünyanın sonundaki o fenere de gittik.

Beagle körfezinin ucunda, minik bir kayalığın üzerinde kırmızı beyaz bir fener.

Ushuaia Arjantin’in ve güney yarım kürenin en son kenti. Antartika’ya 1000 km uzaklıktaki bu minik kent penguen biblosu ve gümrüksüz ıvır zıvır satan dükkanların dizili olduğu bir caddenin iki yanına kurulmuş. Beagle kanalına açılan limanıysa dünyanın en rüzgarlı denizinde helak olan gemiler için sığınma noktası.

Dükkanların bitiminde, caddenin sonunda, müze haliyle bile insanın sinirlerini bozan zamanının en korkunç hapishanesi yer alıyor. 5 bloktan oluşan cezaevinin bir bloğu en ufak bir restorasyon dahi yapılmadan ilk hali ile bırakılmış. 20 cm’e 20 cm boyutlarında bir ışık boşluğuna sahip 2 metrekarelik hücrelerin yan yana dizilmesinden mütevellit binanın bu bölümünde, sobalarda özellikle yanmıyor ki, her ne kadar az önce bilet parası ödeyip girmiş olsanız da Patagonya’da bir cezaevinde olmanın trajedisini dibine kadar yaşayın.

Biraz daha restore edilmiş diğer blokta ise hücrelerin kapısında vaktiyle orada yatan kişi hakkında bilgiler, gazete kupürleri ve fotoğraflar yer alıyor. Kimi hücrelere yataklar ve mahkûmların 3 boyutlu hafif karikatürize heykelleri konulmuş. Abilerin kostümlerinden Daltonların modacısının Ushuaia’ya hapishanesi içinde çalıştığını anlıyoruz.

Duşlar, daha önce Almanya Hadamar’da gördüğüm Nazi’lerin gaz odaları ile birebir aynı mimariye sahip, kimin ne yaptığını açıkça görülebilsin diye, tuvaletlere özellikle kapı konulmamış. Mahkumlara sosyalleşecek ortam olsun diye de yapılmış olabilir tabi, adamların hakkını yemeyeyim.

Buralara kadar gelirseniz, bu adı denizcilik müzesi olan ancak denizcilikle ilgili yegane kısmını iki gemi maketinin oluşturduğu hapishaneyi gezmeden dönmeyin. Kendisine sunduğumuz beleş bilete rağmen, iki adım yürümeye üşenip, hostelde kendini bilgisayara veren Efe gibi olmayın.

Dünyanın sonundaki malum fenere gitmek için, limanın girişindeki acentelerden, elimizdeki kitaba göre bize %10 indirim yapanı seçtik. Şayet bir yerlerde Get South diye minik bir kitapçık görürseniz, edinin, her şehirde illaki bir faydası oluyor. Misal Buenos Aires’te de kendisi sayesinde ücretsiz şehir turu yapacağız.Fener’e gidecek olursanız turun içine 20 kadar deniz aslanı ve 40 kadar kuşun yaşadığı bir kayalığı daha paketin içine dahil ediyorlar. Bu turu almanızı pek önermiyorum, zira 5 dakika fener, 10 dakika da bir avuç hayvan görüp dönüyorsunuz. Bu turun bir boy büyüğü ise 1,5 saat sonra penguenlere ulaşmanızı sağlıyor. Mevsim itibarı ile penguenler sayıca azalmış olsalar da (penguen mevsimi Ocak-Şubat) dünya gözü ile penguen görmek için biz de bu tura katıldık. Dünyanın en komik hayvanları arasında ilk beşe oynayan penguenleri de gördükten her kuşu becerdim bir leylek kaldı hesabı Ushuaia’da yapacak pek fazla bir kalmıyor.

Şu an bu satırları Buenos Aires’te bir evde aman bre deryalar dinler ve dibine kadar Arjantin şarabına dolanmış halimle yazmaya çalıştığımdan yazının geri kalan kısmı fazlaca tuhaf olabilir, bilgisayarınızın ayarı ile oynamayınız.

Penguen dünyasını gördükten sonra Ushuaia’da her ne kadar yapacak çok bir şey kalmasa da yoğun baskım sonucu araba kiralayarak vuruyoruz kendimizi bir kez daha Patagonya düzlüklerine. Hedef Estancio Harberton. Thomas Brigde adlı bir adam, bu dünyanın en son noktasına gelip kendisine bir yeni hayat kuruyor. Patagonya’nın gerçek sahipleri olan Ateş Kızılderilerine Hıristiyanlığı öğretme ve onları cici birer Hıristiyan yapma derdine düşen Bridge’in torunları halen Harberton denilen ve üzerinde bir evden daha fazlası olmayan bu bölgede yaşamaya ve turistlere büyük dedelerinin evinin yanı sıra kek ve kahve satmaya devam ediyorlar.

Brigde’i enteresan yapan gelip dünyanın aklına dahi gelmeyen bu köşesine yerleşmesinden ziyade bölgenin Kızılderilerine ait Yaghan dilini öğrenmesi ve 30.000 maddelik Yaghan sözlüğünü hazırlamış oluşu. Gerçi tüm kelimelerin karşılığını yazamadan diğer dünyaya göçmüş olsa da, Bridge, dünyanın birbirinden uzak onlarca köşesinde süre gelen tuhaf hayatların Patagonya temsilcisi olarak altın madalyayı hak ediyor.

Tüm cimriliğimize rağmen Harbertonların evinde –dünyanın en son noktasında- kahvelendikten ve leziz birer pastayı mideye indirdikten sonra Ushuaia’ya geri dönüyoruz. Yeni hedefimiz “güzel havalar” diyarı Buenos Aires.

Bakalım kahramanlarımızı neler bekliyor?

6 yorum:

  1. nedir bu yazı yazdıktan sonra reklam yapmaya başlamalar?facebookta duyurmalar? ticari kaygıyamı düştünüz ya ? yoksa Efe yüzündenmi oluyo bunlar,cık cık cık

    YanıtlaSil
  2. Yazdıklarını keyifle okuyoruz Eda... Burada yani bu ajansta yerinizde olmak için can atan o kadar insan var ki. Harikasınız!.. Buraya girdiğiniz her yazıyı facebook'ta duyurun da yanlışlıkla blog'a uğramadığımız gün olursa hemen girip bakıverelim yazdıklarınıza...

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Kaptan,

    çok istirham ederim blogumuz en ufak bir ticari kaygı gütmemekte, bizim yegane kaygımız daha çok insan okusun, herkeşler buralara gelmiş kadar olsun değil mi ama, ayrıca Efe bey ailemizin bir parçası.

    öpüyorum evin kızlarını.

    Tayfun'cuğum çok teşekkürler.
    Sizin okuduğunuzu bilmek çok mutlu etti bizi.

    YanıtlaSil
  4. dönüşte bi' slide show isteriz, hem fotoğraflı hem illüstrasyonlu:)

    YanıtlaSil
  5. siz 4.5 ayda ne yasadiniz, biz ne yasadik? durarak yasanmiyor, o kesin!

    YanıtlaSil
  6. Nokta'cım istediğin o olsun, sana özel egzotik yemekli şov bile yaparız. :)

    Sevgili Özlem, gerçekten öyle, biz dolaşırken sen de dolaşmak isteyenlere ön ayak oldun ki daha ne olsun.
    Bir sonraki genç gezginlere biz de destek olmak istiyoruz.

    YanıtlaSil