31 Ocak 2010 Pazar

Nihayet, Ekvator’dan bildiriyorum.

14-24 Ocak 2010

Uzun bir süredir yazamıyor oluşumuzun nedeni Quito. Daha doğrusu bu şehirde içinde bulunduğumuz durum. Seyahatin kendisi henüz meyvedeki vitamin boyutundayken mutlaka en azından bir parça olsun İspanyolca öğrenmemiz gerektiğini düşünüyor ancak herhangi bir icraata geçmiş değildik. Sonra yola çıktık, baktık ki konuşamasak da herkesle çat pat kafa göz yara yara anlaşıyoruz, İspanyolca da artık bir başka bahara moduna girmiştik ki, Quito’ya umduğumuzdan 2 gün önce vardık. Üstelik Couch Surfing’den beleşe kalacak rahat bir evimiz de olmuştu, bu da hostel parası cebimizde kalıyor demek olunca şeytan bir kere daha dürttü ve kendimizi bir anda Qutio sokaklarında İspanyolca kursu ararken bulduk. Quito İspanyolca öğrenmek isteyenler tarafından güney Amerika’da ilk tercih edilen yer. Onlarca kurs var ve birebir özel derslerin saati 4-5 dolardan başlıyor. Bir müddet dolandıktan sonra biz de 5 gün toplam 25 saatlik bir kursa kendimizi kayıt ettirmeyi becerdik ve bundan itibaren de günümüzün yarıya kadar kısmı sevgili kursumuzda geçmeye başladı, eşek kadar olmamızdan kelli bir parça da bilinçlendiğimizden öğlenden sonraları da mümkün mertebede eve erken dönüp ders çalıştık. İspanyolca durumumuz ise primitifliğini halen sürdürmekte. Bu arada param yok ama gelsem de İspanyolca öğrensem derseniz Quito’da bol bol İngilizce bilen gönüllü çalışacak eleman arıyorlar.

Ekvatorun başkenti Qutio dünyanın ortasında bir şehir. Dağların arasında ve denizden yüksekliği 2850 metrecik. Rehber kitaba göre kıtanın ikinci yüksek şehri, ilki Bolivya’nın başkenti La Paz. İspanyolca öğretmenin yanı sıra Quito’nun iki büyük olayı var. Birincisi, belli bir yaşın üzerindekilerin Barış Manço’dan hatırlayacağı üzere dünyanın orta noktasında oluşu, yani bir tarafı Kuzey Yarımküre, diğer yanı ise Güney yarımküreye değen Mitat del Mundo noktası.

Peki hangisi gerçekten dünyanın ortası

Mitat del Mundo burada asıl dünyanın orta yeri benim diyen bir takım tartışmaları da beraberinde getirmiş. Bir adet süper turistik, devasa anıtlı ekvator orta yeri var bir de, vaktiyle İnkaların henüz ne GPS ne benzer bir alet edevata sahip iken belirledikleri bu Mitat’ın 200 metre kuzeyinde kalan asıl Mitat del Mundo var. Bütün bu ikisine de, yalan asıl dünyanın orta yeri benim diyen bir de 3. nokta var ki, biz oraya kadar gidemedik, dolayısı ile eeen asıl olduğunu iddia eden noktaya dair izlenimimiz ne yazık ki yok.

İlk yer-resmi olan-, gayet güzel kotarılmış, afili büyükçe bir park, orta yerinde anıt var, anıtın orta yerinden boylu boyunca bir çizgi geçiyor böylece bir ayağınız bir yarım kürede diğeri diğer yarım kürede neşeli fotoğraflar çektirebiliyorsunuz. Parkın içinde bir sürü ıvır zıvır satan dükkân, restoran, cafe vsnin yanı sıra bir de orta alanda eğlence bölümü yapılmış, yerli kostümleri içinde ancak muhtemelen sadece dansçı olan abi ve ablalar bu alanda yerel danslar eşliğinde gelenleri eğlendiriyor. Parkın son numarası da Ekvator’un en büyük 3 şehri olan Cuenca , Guayaquil ve Quito’nun maketsel olarak sergilendiği müzemsel alanlar. Özellikle Quito’yu görünce çook etkileceksiniz demişlerdi, bir oda da dev bir maket görerek biz çok acaip etkilenmiş değiliz ama güzeldi.

Mitat del Mundo’ya gitmeden pek sevgili kaptanımız Barış, bize bilumum denizci geleneklerinden bahsetmişti. Ortada birden fazla dünyanın ortası olunca kafamız karışsa da İnkalar tarafından belirlenen Mitat del Mundo’da geleneklere uygun olarak hem birbirimizi bir parça ıslattık, hem de birer bira tokuşturduk, saçımızı falan kesmedik ama negatif elektrikleri iki kıta arasında bölüştürmüş ve tamamen pozitif olmuş olduk herhalde di mi Barış?

İnkaların Mitat del Mundo’su birinciye oranla çok daha primitif bir yapı, girişte bilumum kaktüslerin içinden geçerek alana ulaşıyorsunuz ve hemen size bir rehber veriyorlar ki, ekvatorsal deneyleri ifa edebilesiniz. Bir yarım kürede daha güçlü iken diğerinde daha güçsüz olduğunuz – gerçi ben her iki kıtada alt edilebilir çıktım-, yumurtayı bir çivi üzerinde dik durdurmayı denediğiniz-eğer becerirseniz yumurta durdurabilen diye bir diploma veriyorlar- ve en dikkat çeken aktivite olarak suyun her iki yarım kürede farklı yönlerden aktığı deneyleri gerçekleştiriyorsunuz. Suyun iki farklı açıda döndüğü deney dışında diğerleri biraz saçma gelse de, eğlenceli vakti geçirtiyor. Bu müzenin asıl güzel tarafı ise yerli kabileler hakkında detaylı bilgi vermesi, yerlilerin yaşadıkları evlerin birebir kopyalarını gezip, kafa kesme gibi geleneklere dair detaylı çizimler ve dev anakondalar görmek mümkün. Amazonlara gitmeden anakonda görmek şahane oluyor, herkese tavsiye ederim.
3. bizim gitmemiş olduğumuz en asıl Mitat del Mundo benim diyen müze, bu iki müzeye de son derece karşı hele ki bu deneyleri falan tamamen uydurmasyon buluyor, ancak onların tezleri hususunda bilgimiz yok. Bir başka bilgi ise en asıl orta nokta çizgisinin Galapagos adalarından geçtiği.

Valla onlar kendi aralarında tartışsalar da biz kendimizi her iki yarım küreye de aynı anda ayak basmış kabul ediyoruz artık.

Kiliseler şehri

Gelelim Quito’nun ikinci olayına, kiliseleri. Kiliseleri ve eski şehri ile UNESCO tarafından dünya kültür mirasına dahil edilen bir kent Quito. Bizdeki Sultanahmet ‘e karşılık gelebilecek eski şehir de adım başı devasa bir kilise yer alıyor. Ve genel olarak tüm kiliselerin içi oldukça etkileyici. Bu da Güney Amerika’da çok sık rastlanan bir durum değil, zira genelde kiliselerin dışları ne kadar süslü olsa da içleri vaktiyle İspanyollar tarafından boşaltıldığından pek havalı değiller. Quito’nun en gurur duyduğu ve içinde fotoğraf çekmeyi yasak ettiği dolayısı ile içini gösteremediğimiz Jesus ve arkadaşları kilisesinin içinin tamamı ile altın olduğunu söylüyorlar. İçeriden bakınca da gayet altın gözüküyor pırıl pırıl ama koca kıtayı yiyip bitiren İspanyollar o altınları nasıl bırakmışlar benim pek aklım almadı, altın havası verilmiş boya falan da olabilir.

Genel olarak kurs-ev-kurs civarı takıldığımızdan, eski şehir bölümüne hafta sonu geldik ve tam yürürken ansızın bir Türkçe ses çalındı kulağımıza. Bir Türk çift daha. İzmir’den Venezuela’ya ordan da Qutio’ya gelmişler ancak geri kalan 3 hafta da nereye gidecekleri konusunda kafaları biraz karışıktı. Biz artık deneyimli olduğumuzdan kendilerine bir sürü öneri sunup daha da kafalarını karıştırdık ama 2 ay sonra ikinci kez bir Türkle karşılaşmak pek hoş oldu.

Dr Jekyll ve Mr. Hyde

Quito’da herhangi bir şehirde en uzun kalma rekorumuzu da kırarak 1o gün kaldık. Ve diğer şehirlerin aksine 2 ay sonra bir de gece turu yaptık. Evinde kaldığımız Carlos ile birlikte şehrin Beyoğlu’su olarak adlandırabileceğimiz Mariscal’e gittiğimizde gerçekten çok şaşırdığımız söylemek durumundayım, zira etraf onlarca bar, cafe, gece kulübü, restoran ve insan doluydu. Gerçekten de mini bir Beyoğlu denilebilir. İşin tabi bizim açımızdan en enteresan kısmı, sevgili İspanyolca kursumuz bu alanda olduğunda nher gün buradan defalarca geçmemize karşın bu mekanların hiçbirini fark etmiş değildik. Meğerse Quito’da Dr Jekyll ve Mr Hyde bir durum hakimmiş. Gündüz gayet emekli amca tadında görünen bu kısım geceleri bir anda şov girl havasına bürünüyormuş. Etrafta Ekvatorlu kadar turistin de yer aldığı bölgede epeyce bir takılıp çılgın Ekvator gecesini gördükten sonra Carlos’u bir disko kapısında bırakarak eve geri döndük.

Quito’da tüm bunların yanı sıra kendimize bir de Amazon turu satın aldık. Şimdi 5 günlüğüne börtü, böcük görmeye amazonlara gidiyoruz, görüşmek üzere.

1 yorum:

  1. Verdiğiniz çok değerli bilgiler için teşekkürler.

    YanıtlaSil